8 MART ÖZEL // MART AYINDA OKUMANIZ İÇİN ÖNERDİĞİMİZ BEŞ FEMİNİST BİLİM KURGU KARŞINIZDA!

  1. OCTAVIA BUTLER, YAKIN

Yakın, herkesin okuması gerektiğini hissettiğim kitaplardan biri. Kendinizi okumaya kaptırdığınız, rahatsız edici, kışkırtıcı, karmaşık, akıllı bir roman. 70’lerin sonlarında Los Angeles’ta yaşayan Afrikalı-Amerikalı bir kadın olan Dana, aniden kendini genç bir beyaz çocuğu boğulmaktan kurtardığı Antebellum Maryland’de bulur. Açıklanamayan bir şekilde, kısa bir süre sonra tekrar geçmişe döner ve görevinin, atası olduğu ortaya çıkan bu beyaz adamın hayatını kurtarmak olduğunu anlar. 

 

Konusu itibariyle, zaman yolculuğu içermesi bakımından bu bir bilim kurgu, ancak diğer pek çok bilim kurgu geleneğini takip etmiyor; daha çok tarihi kurgu ve modern kurgunun bir karışımı gibi. Hem 1815’te hem de 1976’da hayatta kalmak isteyen bir kişinin düşüncelerini okuduğumuz kitapta tüm karakterler arasındaki ilişkiler de oldukça karmaşık. Daha çok siyahi ve kadın yazar okumak, hem de bunu bu ikilinin rahatça kabul görmediği bilim kurgu alanında yapmak istiyorsanız Octavia Butler bu dünyaya giriş için ideal bir yazar.

 

Yakın; Octavia Butler, İthaki Yayınları,  384 sf, Çev. Emek Ergun

 

  1. KADINLAR ÜLKESİ

Kitap sadece kadınların yaşadığı Kadınlar Ülkesi’ne üç erkeğin yaptığı ziyareti konu alıyor. Birlikte bir hayat kuran kadınların, erkek dünyasının iddia edebileceği gibi kavgalar ve çekişmeler yaşamadığı, aksine barışçıl ve paylaşımcı toplum modelini oluşturduklarını okuyoruz.

 

1915’te yazılmasına rağmen, yüz yıl sonrasında bile çoğu feminist kitaptan daha iyi olduğunu düşündüğüm bir kitap Kadınlar Ülkesi. Erkek odaklı bir toplum tarafından kadınlara aşılanan kavramlara saldırıyor. Genel olarak bu kitap, feminizm kavramını çok çekingen ama eksiksiz bir şekilde ele alıyor. Bu kitabı her feministe de şiddetle tavsiye ediyorum çünkü feminist olsak bile, erkek egemen bir toplumda yaşamak cesaret kırıcı olabiliyor.

 

Kadınlar Ülkesi; Charlotte Perkins Gilman, İthaki Yayınları,  216 sf, Çev. Sevda Deniz Karali

 

  1. HOUSTON HOUSTON DUYUYOR MUSUN?

Tiptree takma ismini kullanan Alice Sheldon tarafından 1970’lerde yazılmış mükemmel bir bilimkurgu romanı. Gemileri bir güneş patlaması yüzünden hasar gördükten sonra üç erkek astronot garip bir uzay aracıyla karşılaşır. Planladıkları gibi gezegene geri dönemezler, bu diğer araç tarafından kurtarılırlar. Bu geminin mürettebatı insandır, ancak onlardan farklı bir şeyleri vardır.

 

Genel soru şudur: Erkekler olmasaydı toplum nasıl görünürdü, nasıl çalışırdı? Böyle bir toplumla tanışan erkekler bu topluma uyum sağlayabilir mi, yoksa cinsel-saldırgan-savaşçı erkek doğası (tabii eğer erkek doğası diye bir şey var ise) mı baskın olur?

 

Houston, Houston, Duyuyor musun?; James Tiptree Jr,  İthaki Yayınları,  96 sf. Çev. Begüm Kovulmaz

 

  1. AMATKA

Kış kolonisi Amatka’ya gönderilen Vanja’yı, buraya geldiği andan itibaren çeşitli tuhaflıklar karşılar. Bilim kurgu gücünü distopya hikâyesi bir yana, dilin inşa gücünden alan eser benim gibi dilcileri sevindiren türden. Queer bir anlatının da eşlik ettiği hikayemiz için toplumun başkaldırmasını anlatan politik bir masal diyebiliriz.

 

İşte bu noktada hikaye bize klasikleri anımsatıyor. Amatka, bir yanıyla bir manifesto, bir yanıyla da özlü anlatımıyla ruhunuza işleyen bir macera romanı. En önemlisi ise kimi zaman distopik romanlarda toplumun hicvine odaklanmak nedeniyle gözardı edilen karakter gelişiminin ihmal edilmemiş olması ve canlı karakterlerinin başarısı.

 

Özellikle de distopya okumaktan bıktıysanız, bu bildiğiniz distopyalardan değil, bir şans verin. 🙂

 

Amatka, Karin Tidbeck, İthaki Yayınları,  232 sf, Çev. Göksü Göçhan

 

  1. SALGIN

Çin’de ortaya çıkan ve küresel olarak yayılan gerçek bir pandemi ile Çin’de ortaya çıkan ve küresel olarak yayılan kurgusal bir pandemi arasındaki fark nedir?

 

Pandemi öncesi yazılan pandemi kitabı, belki de pandemi sonrası okuma listelerimizin en başında yer alması gereken kitaplardan biri. Hayatının çoğunu Manhattan’daki bir ofis kulesinde tecrit altında geçiren, her iki ebeveyni de yakın zamanda vefat ettiğinden ve başka ailesi veya yakın arkadaşı olmadığından, işe gitmek ve bodrumunda erkek arkadaşıyla film izlemek dışında yapacak çok az şeyi olan Candace, insanları kendilerinin şiddet içermeyen zombi versiyonlarına dönüştüren ve tamamen bilinçsiz hale gelene kadar aynı ezberci görevleri tekrarlamaya mahkum eden bir veba olan Shen Fever vurduğunda çok az duygu hisseder. 

 

Ling Ma, Salgın’da mükemmel bir atmosfer yaratıyor. Okurken kendimi klostrofobik hissettim, kapana kısıldım ve aynı anda hikayeye bağlandım. (Tıpkı kapitalizmin de pek çok Y kuşağı üyesine hissettirdiği gibi. ) Ma, bu sıkı ve sürükleyici romana, ciddiyet ve hiciv arasında ustaca bir denge kurarak kapitalizmin öldürücü, yıkıcı etkileri hakkında yorumlar ekliyor. Bu hikayenin her unsuru – zombi kıyameti, Candace’in reşit olması, kurumsal hayata dalış – hepsi karanlık, büyüleyici ve tartışılmaz bir şekilde bir araya gelmiş.

 

Salgın; Ling Ma, İthaki Yayınları,  264 sf., Çev. Sıla Okur

 

***

 

İyi okumalar!

 

Mantar

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to Top